14 Mart 2013 Perşembe

Champix ve irademle başarımız:)


4 MART 2013

Başlangıçların günü pazartesi…
Sabah kahvaltı yaptım hemen sigaramı içtim,çok geçmeden Gaye hanım geldi,ilacı bu kadar erken beklemiyordum doğrusu,hazırlıksızdım,kafamda bitirmemiştim yani :) hemen bir ilaç içtim,o anda içmemeye karar verdim,gün içinde çok içmek istedim hep erteledim,en iyi arkadaşım sakız oldu..Akşama kadar içmedim,yemekten sonra 1 tane içtim,sonra yarım daha içtim…8.günü bırakma günü belirledim…

5 Mart…
Sabah ilacımı içtim,gün içinde sigara hiç içmedim,içmek istedim ama sakız,su,kahve vs. derken vakit geçti,Yine akşam yemeği sonrası bir tane içtim…bugün dünden çok içmek istedim,başıma vurdu ama direndim,sigarayamı yenilecektim pehhh:)

motive olmak için Allen Carr videosu izledik toplantı odasında...

6 Mart…
3.günümdeyim ilk 2 günden eser yok,yüzüm sürekli gülüyor,tüm gün aklıma gelmiyor,saat 10 gibi aklıma düşüyor,ama bu kadar saat içmemişim gidip yatarım geçer desem de 1 sigarayla günü bitiriyorum,boğazım tuhaf arada öksürüyorum,ciğerlerim temizleniyor…
 7 Mart…

ilk 3 gün İlaç bende miğde bulantısı yaptı, bugün geçti…kendi sistemim oluştu,kriz anında içmiyorum,bir şekilde geçiyor,direniyorum,keyfi bir zamanda içmeyi tercih ediyorum,kendime eziyet etmiş gibi olsam da varsın eziyet edeyim,zaten bunca yıl sigara içerek kendime yapacağımı yapmışım…bugün 2,5 sigarayla bitti…Pazartesi sabah aldığım paket bugün bitiyor ama hep başkaları içti,paket bittiğine göre bu iş bitmeli diyorum içimden…
İlacı Gaye hanımın getirmesi de üstümde baskıya neden oluyor,irademi ıspat etmem lazım geliyor hissindeyim,o yüzden de sigara içmemem lazım...

Akşam merdivenlerden inerken sigara içmiş biri,resmen kokunun peşine takıldım,nasıl güzel koktu,sonra açık hava, derin nefes geçti gitti :)
8 Mart…

Bugün kararlıyım hiç içmeyeceğim niyetiyle güne başladım, işler yoğun ama saat 17 gibi kriz geliyor,nasıl kötü hissediyorum,aklım durmuş,haftanın en zor gününü geçiriyorum,başa vurmak dedikleri bu olsa gerek…. ama direndim ve içmedim…akşam 1 sigarayla günü bitiriyorum,bunuda başarı sayıyorum o kriz anında içmedim ya...
9 Mart…

Akşamları evdekilere sardığım doğrudur,ama geçecek idare edin:) 2 sigarayla günü bitirdim.Sürekli kafamda sigaranın nasıl esir aldığını düşünüyorum,18 yıl nasıl içmişim?içmemem lazım,içme Zeynep,içme Zeynep...hep telkin ediyorum kendimi:)
10 Mart…

Bugün kahvaltıda arkadaşlarla dışarıdaydım,itiraf etmeliyim ki sigara ayarım kaçtı 3 tane içtim ama istediğimden değil keyiften içtim…

Akşam 1 bardak votka içtim ve sigara içmedim,rakı uyku getirir aslında votka niye bu kadar çarptı anlamadım,ilacın etkisimiydi acaba?
11 Mart…

Ve bugün o meşhur karar günümdeyim, kararım kesin,hiç sigara içmiyorum,aramıyorum da…

12 Mart…
Bugünde sigara içmeden günü bitiriyorum,aklıma da gelmiyor.

13 Mart…
İlaç almadan deneme yapmak istedim, ilaç içmeden günü başarıyla sıfır sigarayla bitiriyorum,bu akşam 2 saat yürümüşümdür,ne güzel nefes alıyorum ben öyle,derin derin,tertemiz…

14 Mart…
İlaçsız bir deneme daha yapıyorum,gün yarılandı ama itiraf etmeliyim ki bugün içesim geldi,dün kadar rahat olmasa da bugün de ilaçsız geçiyor, bu günü de atlatıp haplarıma devam edeceğim…
Sanırım sigarayı içmiyor,yiyiyormuşum,hiç doymuyorum hep açım,yemek yesemde 5 dk.sonra yine açım,neyse ki kahve içiyorum kesiyor.
1,5 kilo almışım,umrumda değil,nasıl olsa veririm:) bu akşam zumba dersine katıldım,eğlenceli geçiyor,ama plates daha aklıma yattı sanki...


15 Mart...

Bugünde kendi irademe güvenip ilaç almadım,artık yazmayacağım oldu bu iş daha keyif için içersem kırk yılda bir içerim,bitti bitti,sigara bitti...

16 Mart

İlaçsız ve sigarasız bir gün daha bitirdim....

17 Mart

İlaç yok sigara da yok,bu iş bitti...




 
*Hayatından biri gitmiş,çok sevdiğin bişeyden vazgeçmişsin hissi oluyor başlarda ama geçiyor :)

*Hep sinir olurdum yıllarca sigara içip sonra bırakan birinin,ay nasıl içiyosunuz şunu demesine,hahaaayyyt bende öyle yapıyorum, eğlenceliymiş gayet :)

*İstemekle başlıyor,iradeyle sigara bırakılıyor..

Sigarayı bıraktığıma göre ayakkabı sözü verenler vardı,nerde onlar çıksın ortaya :))
 
*Gaye hanıma ne kadar teşekkür etsem az,bıraktıysam sayesinde,nasıl motive etti,destekledi,şanslıyım ne güzel insanlarla çalışıyorum ben,şükür :)
 

 

 

15 Şubat 2013 Cuma

“Havada AŞK Kokusu Var.”


Sevgililer günüymüş bugün, gelen çiçeklerden anlıyoruz…
Yanlış anlaşılma olmasın bana çiçek miçek  gelmedi,  21 Aralıkta kıyamet kopmadı bir şekilde geçti, o gün nasıl geçtiyse bugünde öyle geçer diye bekliyoruz :)
Hamile bir iş arkadaşım var geçen yıl çiçek gelmemişti, hamile diye her özel günde çiçekti, pastaydı geliyor bir şeyler,  çiçeğin yanında ayı var, acaba bir imada mı bulunuyor? Çocuğun ilk oyuncağı diye düşünüldüyse iyi ama sana imaysa kötü şeklinde arkadaşımızla uğraşıyoruz...
 Gül ablamız dün akşam kocasına yarın için bir yerden masa ayırttırmışsındır herhalde demiş, aldığı cevap komik evet iki masa var, mutfakta mı salonda mı yemek istersin olmuş :)

Başka bir arkadaşın eşi ise bir yerden akşam yemeği için masa ayırttırmış, ama arkadaşımız isyanda çiçeğin önemini anlatamadım, öğretemedim bir türlü diyor (Geç oldu ama çiçeği az önce önümden geçti, demek ki öğretebilmiş)
Muhasebe departmanına gelen çiçek oranı gayet iyi üç kişi var, ikisinin kocaları çiçek göndererek turu geçti, diğeri bekar ama sevgilisi yok, gelmedi derdi de yok haliyle…(bizde kıskançlıktan suÇİÇEĞİ  çıkarmak üzereyiz,  çiçek çiçektir sonuçta…Bir de “Sevgililer Günü Katliamı” diye bir film vardı hatırlatayım istedim )
Bana gelince şirkette öğle yemeğinde kuru fasulye vardı, evde de akşam için nohut var, Belli ki kuru ve gazlı bir gün olacak , (Sen hep yanımda ol ben kuru soğana razıyım)
Bir beklentim zaten yok, çiçek göndermeyeceğini de biliyorum, ama mevsim yaz olaydı, dalından bir gül koparıp getirirdi ondan şüphem yok :)
Yalnız olmadığımızı bilmek içimizi rahatlatıyor, Arkadaşlarla eğleniyoruz, belki akşama bir şey vardır, aman çok mu önemli, biz kendimiz çiçeğiz, benim ki aradı kutladı, benim ki güzel mesaj yazmış diyerek teselli ediyoruz birbirimizi. Hele ki kaktüs göndermeyi düşünenleri duyunca iyi ki bir şey gelmedi diye sevinçliyiz hepimiz, yaşasın gelmeyen hediyemiz moduna girdik.

Patronumuzda çiçek yollamadı zaten, eşi koluna girip gelen çiçekleri gösterdi tek tek,patronun cevabı kısa ve içimize su serpecek cinstendi “biz show sevmiyoruz”… :)
Sevgilisi olanlar için kaçışı zor bir gün ama evliler için bahane var, Biz “sevgili değil evliyiz” deyip geçiştiriyorlar, bugünün telafisini doğum günümüzde, evlilik  yıldönümümüz de çıkarmazsak ne olalım yazın bir kenara beyler...!
Hediyeye çiçeğe çok önem vermesem  (olsa iyi olur desem de) alışveriş merkezlerinin süsleri, sokaklardaki kadınların-erkeklerin ellerindeki, iş yerine gelen çiçeklerin etrafı güzelleştirmesi de estetik durmuyor değil hani, her taraf “AŞK” rengi kırmızıya bürünmüş… Sevgi bir güne tabi ki sığmaz, hatırlanmak her zaman güzeldir, özel hissettirir…(Bu gün göndermedin ama herhangi bir gün çiçek gönder de sevindir beni, olmazsa face ‘den duvarıma, twitter’dan adıma :) )

Herkesin sevgisini gösteriş şekli,  zamanı başka... Öyle sevilip öyle sevelim ki her gün 14 şubat tadında geçsin. Hatırlayanın, hatırlamayanın ,Kutlayanın, kutlamayanın bu günü kutlu olsun...
(Dün istediğim bir parfüm vardı almadım, sabah uyandığımda ilk aklıma o geldi, demek ki çok istiyormuşum ama sen ne şanslı bir adamsın ki şirketin interneti bozuk, orda seçenek bile vardı tıkla sevgilin alsın, seni yormayacak kadar da düşünceliydim kendim alacaktım ,  hadi sevin almadım parfümü şimdilik...Akşama havada aşk kokusu olmazsa, yarın bende parfüm kokusu olacak bilgine,sevgine…SENİ SEVİYORUM )

7 Şubat 2013 Perşembe

"O Şimdi Asker"


İki günümüz otogarda geçti, ilk gün askerimizi yolcu etmek için geldiğimizde otobüse binecekken sülüsü unuttuğumuzu fark edip geri dönüyoruz, biraz zorlasak yetişiriz belki, ama riske girmiyoruz,bir gün sonrasına erteliyoruz bileti, Emre sanki bu duruma sevindi,bir gün daha evde duracak olmanın mutluluğu yüzünü aydınlattı :)

2.gün otogar ilk günden daha kalabalık, ağlama sesleri, davul sesleri, "asker gidecek geri gelecek" sloganları birbirine karışmış, büyük uğultu var…Kimileri kucaklarda havalara atılıyor,kimileri omuzlarda taşınıyor, askere gideceklerin yüzlerindeki burukluk içime işliyor.Kimisi anasını,kimisi sevdiğini, kimisi çocuğunu geride bırakmış…  Dışarıda görsen aslında delikanlılar,ama asker olduklarında ana kuzusu hepsi...

Sürekli etrafı seyrediyorum bir an 2004 yılına gittim, yine havalar böyle soğuk,ama soğuğu hissetmiyorum. Kızım babasını yolcu ediyor,henüz konuşamıyor , amca hangisi kızım diyoruz parmağıyla gösteriyor, dede nerde, halanı göster diyoruz gösteriyor.

 Kimlerle yolcu ettiğimiz hayal meyal aklımda, tam otobüs hareket ederken otobüse biniyoruz kızım babasına sarılıp bırakmıyor, otobüsteki diğer yolcular dayanamıyor vedalarına, kızımın gözleri kocaman, tombul yanaklarından boncuk boncuk dökülüyor gözyaşları… 15 ay boyunca her uçak geçtiğinde dedesine uçağı gösterir babasının uçakla geleceğini ona mınnı getireceğini anlatmaya çalışırdı…(mınnı:emzik)

Enginin askerde çekilmiş ilk resmini gördüğümde hissettiğim yokluk hissi anlatılmazdı,resimdeki yüz kafam da o kadar net ki sanki ben çekmişim, her konuşmamızdan sonra ağlamalarımı da unutamam yaşayan bilir…

Bu arada Emre aslında eşimin kardeşi, benim 6 kardeşim var ona 7.kardeşim diyorum, öyle çok severim çünkü, bütün kardeşlerini severim ama Emre hep başkadır benim için, belki de bir kere söylediğim şeyi,ikiletmeden yapan tek kişidir,kızımın en kıymetli amcasıdır.


Şimdi vatanı bekleme sırası sende-sizde, siz nöbette uyumazken, biz rahat uyuyacağız. 30 gün sonra gül kokulu Isparta’da yemin törenine gelip Türk olmakla gurur duyacağız. Vatan size, siz Allaha emanet olun…

 

 

30 Ocak 2013 Çarşamba

Daldan Dala...


 
Mutsuz değilim ama yorgunluk var üstümde, arada bir ruhum bedenimden ayrılıp bir yerlere uçuyor hissine kapılırım, böyle düşünüyorum çünkü; o vakitler ne kalbimin attığını, ne de yaşadığıma dair bir belirti hissederim,sıfır düşünce…yeniden doğmuş gibi,ya da hiç yokmuşçasına derin bir boşluk…Sonra ruhum her nerelerde geziyorsa döner bana, ben çalışırken o gönlünü eğlendirmiş şekilde ikimiz tek vücut oluruz tekrardan… Ruhsuz olmak bana iyi gelir, bensiz gezmekte ruhuma ki  birleşince resetlenmiş oluruz.

Her şeyden çabuk sıkılırım, bir şarkıya takarım günlerce dinlerim,”kusuna kadar” diye bir tabir var ya, bir gün ansızın o şarkıyı dinleyince kusma isteyim gelir, abartmıyorum cidden gelir. Tamam derim bu şarkının işi bitti, gelsin sıradaki …
Çok istediğim bir şey olursa onun için çabalarım,çok istememden mi, isteklerimin küçük olmasından mı çabamdan mı bilinmez olur, olmazsa da oldururuz, çok isteyeyim yeter,evren duyuyor beni :)
Sıkıntılı insan, kötü enerji de boğar beni, bulunduğum ortam da negatif bir durum varsa hop üstüme geçer, oysa senin derdin benim olsun da demem kimseye :)

Bazen kalbini herkese açan insanları da kıskanırım, çünkü ben mutsuzken içime kapanırım, dünyayla bağlantımı keserim, hep uyusam isterim, uyusam uyandığımda her şey bitmiş olsa…Dünyadaki tek eşitlik uykuda var,hepimiz eşitiz uyuyunca. Böyle güzel bir sözde vardı, onu da eklemeli :Uyusak eşit oluruz.. Ne tutku, Ne gurur, Ne de umut . . .
Belirteyim kışında çok uyumak istiyorum,uyusam uyandığımda bahar gelmiş olsa...
Mutlulugun hava durumuyla da kesinlikle bir ilgisi olmalı, şu anki hava içimi kararttı,ne ruhsuz bir hava,benim ruhumun arada uçup gitmesiyle aynı görünüyor gözüme,hissiz,kimliksiz...
30-40 gün sonra mis gibi olucaz, bahar gelecek belki  yoracak, aşık edecek, buz gibi havada içemediğimiz birayı,mis gibi hava da soğuk soğuk içeceğiz, hepimizin yüzüne canlı gülümseme gelecek o zamana kadar sersem tavuk gibi dolanmaya devam edeceğim :)
beni yalnız bırakın :)
                                                                                                                                                   30.01.2013
  
  

20 Aralık 2012 Perşembe

30'lu yaşlar..


 
Hangi yazıyı okusam 30lu yaşları “gelmeyen yetişkinlik” ya da “tutuklu kalmış ergenlik” olarak tanımlıyorlar,  ya da yaş 35 yolun yarısı şiiriyle…
Yolun yarısımı bilmem de en “farkındalık” yaşı 30’lar..Ayakların yere daha sağlam bastığı, sen istedikten sonra yapmak istediğine kimsenin mani olamayacağı yaşlar.”Kadının yapmak istediğini erteleyebilirsiniz ama engel olamazsınız”ın tam yaşı..
Bu yaşlar boşanmanın en çok yaşandığı yaşlarmış,ben bunu da değişen beklentiler,boşa geçmiş olarak görünen yaşları  yakalamak istemek olarak tanımladım kendimce,hayat arkadaşınla mutlu değilsin,hani farkındasın ya her şeyin boşa hayatını yaşa durumları...
Utangaçlık,çekingenlikte bitiyormuş kadın istediğini net ifade edebiliyormuş cinsel anlamda.
Her neyse işte, çok bilimsel konuştum, kendime bakarak yazayım, analiz edeyim 30’ları…

Aynaya bakınca beni güzel görüyorum  ve kendinden emin. Yaşla beraber biraz çizgiler belirginleşmiş, ama kırışırım diye gülmekten mahrum etmiyorum kendimi,  kaz ayağım varsın olsun, yüzümdeki her çizgi benden, yaşanmışlık izleri…
İtiraf etmeliyim ki İlk beyaz çok zoruma gitti, sanmıştım ki saçlarımda beyaz olmaz, sadece 3 tane o da dışarıdan bakınca görünmüyor zaten, neyse ona da alıştım kabullendim…Tek eksiğim sürekli yüreğimin sesiyle hareket ediyorum, mantık devre dışı bende…
Hayatıma yeni birilerini dahil etme kısmı biraz zor, bu yaştan önce kimler varsa onlarla yola devam etmek daha kolay gibi geliyor. Güven istiyorsun çünkü yeni birileriyle tanış, kaynaş o kadar zamanım yok, elde olanlarla güzel yaşımı değerlendirmek daha cazip…
30 yaşına kadar evlendin evlendin, sonra vay haline, mahalle baskısı oluyor üstünde, o da yetmiyor çocuk istiyorsun artık, bu yaşlar son fırsat çünkü yaptın yaptın, İyiler kapılmış, olanları da sen beğenmezsin, üzümün sapı armudun çöpü derken zaman akıp gidiyor eyvah…
Benim en büyük avantajım erken evlenmek oldu, kocaman bir kızım var, pişman değilim asla… Hımm başka B’AŞK’a bakıyorum hala aynı. Resmine bakınca hala içim eriyor biliyorum çok salak’ça ama öyle işte…
İşin komiği her yerde en çok kocam diyen benim sanırım, eşim yabancı gibi, kocam olunca daha benim hissediyor insan, zaten bir Demet Akalın’ın, bir  Arman Ayşe’nin, bir Mine ’nin (o kendini biliyor)  bir de benim kocam var. Görmemişlerin kocası olmuş durumları ama çekip bir yerlerini koparmayız rahat olsunlar J
Neyse işte yazıyı bir daha okudum ve teyit ettim benim yetişkinlik hala gelmemiş, bir de sende tutuklu kalmışım…
                                                                                                                        20.12.2012
                                                                                                                    

19 Kasım 2012 Pazartesi

Bodrum...Bodrum....


Hava aymadan evden çıkıyoruz, bizim için gün yeni başlarken daha Cuma akşamını sonlandıramamış insanlar var çorbacı da…
Havaalanında biraz aksilikler oluyor uçağa binmeyen sadece biz kalıyoruz, ama  bu durumla eğleniyoruz,sabahın o saatinde güzel bir hafta sonu geçireceğiz ümidiyle keyfimiz yerinde…
Rahat bir uçuştan sonra 1 saatte Milas havaalanına iniyoruz,bizi alacak arkadaşı binmeden değil,indikten sonra arıyoruz,benim hatam ama anın tadını çıkarmak gerek…
Çok değil yaklaşık yarım saat sonra, Bodrum’dayiz…Burçin sürekli bizi arıyor,çantanız ağır mı hava yağarsa montunuz var mı diye ne yalan söyleyeyim benim misafirim gelse aklıma sormak gelmeyen ince sorularla şaşırtıyor:)
 Hemen bize güzel bir yer öneriyor, gidip orda kahvemizi içiyor etrafı gözlemliyoruz, saat 8.30 bira içenler var,çay niyetine…kahve bizi kendimize getiriyor,bomboş Bodrum sokaklarını geziyoruz,öyle sakin öyle güzel ki,en yalın haliyle tanışıyoruz…
  Bodrum kalesine gidiyoruz oradan görünen manzara bizi daha da büyülüyor,kale bomboş sadece güvenlik çalışanları var,büyük keyifle geziyoruz,kameralara el sallıyoruz filan.
Begonvil koparıyorum kızım için, kitabımın arasına koyuyorum. Merdiven boşluklarında DENİZZZZ diye bağırabiliyorum,eko yapıyor mu bakabiliyoruzJ
Beyaz en çok geline, bir de Bodruma yakışmış diye düşünüyorum, hatta huzur beyaz da beyaz Bodrum’da diyorum, daha fazla ileri gidip burada yaşayabiliriz diye düşünüyoruz,öyle ya hayal varsa yaşamak için neden de var demektir…

Her ikimiz içinde bu 2.Bodruma gidişimiz olsa da,Bodrum’u bu mevsimde daha yakından tanıma imkanı buluyoruz…Burcin’le sabah kahvemizi içtiğimiz Denizciler Derneğinde buluşuyoruz,muhabbet koyu telefon çalıyor ona bile bakmıyoruz.
Araca  biniyoruz rehberimiz Burçin her geçtiğimiz yer hakkında bilgi veriyor, daha önce ailecek tatile gittiğimiz Gümüşlük’teki  otelin önünden geçiyoruz  inip resmini çekip kocamla paylaşıyorum…Bodrum’da yaşama isteğimiz devam ediyor ama anlatılanlardan sonra özellikle iş sıkıntısı nedeniyle emekli olunca yerleşiriz bizde diyoruzJ
Dışarı işlerimizi halledip evimize geçiyoruz, evimiz diyorum öyle rahat ediyoruz çünkü,  Nihal geliyor hasretle sarılıp öpüştükten sonra birlikte yemeğimizi hazırlayıp yiyiyoruz. Balkonda keyifle şaraplarımız eşliğinde sohbet ediyoruz, laf lafı açıyor,gülüyoruz,gülüyoruz…Zaman nasıl hızlı akıyor. Bir ara içeri giriyoruz yağmur başlıyor, balkondaki boşalan bardaklarımız yağmur suyuyla doluyor.
Sabah erkenden uyansam da kimseyi rahatsız etmemek için kıpırdamıyorum, neden sonra bir ses duyunca evde hayat başladı diyerek kalkıyorum, vakit dar uyumak anlamsız, az zamanda çok vakit geçirmek tüm çabamız, Burçin krep hazırlıyor, kahvaltı yapıyoruz hep birlikte… Bulunduğumuz nokta Yalıkavak Gökcebel…
Burçin Nasa’da çalışmak isteyen ama astronat olarak değil diyerek bizi şaşırtan, akıllı oğlunu dershaneye götürmek için evden çıkıyor, ev bize kalıyor…Fazla geçmeden gece biz yorgunuz diye  evine dönen,geleceğiz diye temizlik yapmaktan her yanı ağrıyan !!!  Nihalime gidiyoruz Gündoğan’a…
Günün 2.kahvaltısını yapıyoruz burada, Gökşen de dahil oluyor bize kahvelerimizle evin en güzel yeri terasa çıkıyoruz,manzara büyüleyici… Üstümde hırka var sıcak sırtıma vuruyor,daha çok hissetmek istiyorum sıcağı hırkamı çıkarıyorum..Sohbetin sıcaklığı havanın sıcaklığı benim içimi daha da ısıtıyor. Şahane vakit geçiriyoruz...Zaman yine çok hızlı akıyor ve vakit geliyor, Her yerde öyle güzel ağırlanıyoruz ki ağzımız kulaklarımızda çıkıyoruz., bizi biniş noktasına bırakıyorlar,aslında sohbete doymadık, tad damakta mecburen vedalaşıyoruz…
 Ruhumuz, bedenimiz dingin dönüş yolundayız, hayallerimiz devam ediyor, ümit hep var, belki bir gün yerleşiriz… kimbilir….Benim de beyaz evim olur ama pencerelerinin çerçevesi illa ki mavi olsun istiyorum, begonvil bahçemi renklendirsin, Yaren çok sevdiği mandalinayı dalından yesin, bahce de Engin’le  oturalım kızımız kahvemizi  getirsin, bizi nasıl güzel ağırladılarsa gelen misafirlerimizi bizde öyle ağırlayalım…
Gözümün önünde “masmavi DENİZ”, yanımda” Dost DENİZ” dönüyoruz ait olduğumuz yere, ama kalbimiz EGE’de kalıyor…

1 Kasım 2012 Perşembe

Arabesk Bu Arabesk...


Bizim zamanımızda arabesk şarkılar dinleniyordu daha çok, aşklar mı arabeskti  yoksa, arabeskler mi aşktı ?

 Pop elbette vardı ama arabesk dinleyen aşıktı bunu net anlardın,her şarkı bu kadar mı cuk otururdu, ayrıldıysak her ayrılık şarkısı tam bize uygundu,kavuşursak her şarkı yine bizim aşkımız için yazılmıştı. Bu arada bizim zamanımız da diyecek kadar yaş almışım-dikkatinizi çekerim yaş almışım yaşlanmamışım . Yaş geçecekti elbet ama mühim olan ruhun genç kalmış olması ve ben bunu başaranlardanım şükür ki…

Hatta  bir arabesk anısı var hala gülerim, ismi lazım değil bir kuzen gecelerden bir gece,Cengiz dinliyor,hani her şarkı bizim aşklarımıza yazılmış ya,şarkı “dün gece resmini öptüm de yattım” dinleyenin sevdiği askerde…Bir de ablası var hiç sevmez arabeski. Bu şarkı o kadar içine işliyor ki duygulanıp ağlıyor… Kimbilir belki  o da aşıktı, duygularına tercüman bu şarkıydı da bu kadar duygulandı :) Belirteyim bu askerle aşık evlendiler…

Sokaklarda arabalarda yüksek sesle arabesk dinlenirdi, herkes aşıkmıymış arkadaş … Bence arabesk dinlemeyen yoktur hayatında, sevmese de zorla dinletilmişliği vardır yukarıdaki örnekteki gibiJ

Şu an ruhum arabeski dinleyecek durumda hiç değil, ama birçok şarkıyı ezbere bilirim, Ne yapayım hepsi hafızama kazınmış J

Zararı yoktur arabesk dinlemenin aslında, bazı kendini doğrayanlar olmuştur, o acıyı dindirmek değil de daha da arttırmak için bir yol muydu hiç bilemedim… Ama insanlar acıyı seviyor bunu biliyorum. Ben sevmiyorum ama çektim her insan gibi, canımı kimse yaksın istemiyorum, acıya dayanıklı değilim çünkü… Elim kesilse buna dayanacak kadar güçlü, ama gönlüm acırsa onu kaldıramayacak kadar zayıf…

Neyse ne diyordum ben, arabesk Müslüm, Ferdi, Cengiz,Orhan Baba,babaydılar yani,arabeskin kralları…Şimdi Orhan baba şarkılarından albüm yapılıyor yüz binler satılıyor,müzikler az hareketlense de özü arabesk değil mi? hani arabesk sevmeyenler nerde,hepsini ben mi aldım,arabesk toplumuz işte kabul edelim J

Bende dinliyorum ama günde 3-5 kez Tarkan’dan Hatasız Kul olmaz, sözleri çok güzel çünkü, Tarkan’da iyi söylemiş hani…Orhan Baba hangi ruh haliyle yazmıştı acaba da bu kadar iyiydi sözleri?  Dinlerken içimden ritim tutuyorum ayağımı yere vurup vurup kaldırıyorum ama çaktırmadan, bana enerji veriyor, başkalarına ne verir bilmiyorum tabi.

Aslında biz bunu hep yapsakta her şarkıya anlam yüklemek manasız. Evet her şarkı biri için yazılmıştır, direk bize değil, ama AŞK öyle bir şey işte, kimine acı verirken kimini güldürüyor, duygular ortak,aynı olunca da her şarkıya anlam yüklemek kaçınılmaz oluyor…(Bestelenmese de benim için yazılmış şiirler de var övünmek gibi olmasın)

Aklımda arabeskle ilgili duvar yazısı,defter yazısı,sıra yazısı her neyse işte ondan geldi, onu yazıp olaya son noktayı koyayım. Ne Orhan,Ne Ferdi,Kimse Anlamaz derdimi… Sen söyle Müslüm baba NEREDEN SEVDİM O ZALİMİJ