1 Ekim 2012 Pazartesi

"Aşık Yener"


AŞIK YENER'e saygı ve Rahmetle...



Daha 16 yaşındaydım seni tanıdığımda, okul çıkışlarında gelirdik evine, sen takım elbiseni giyer, kolonyağını sürer,Beyoğlu’na gitmek üzere evden çıkardın, bazen kapıda senin çıkmanı bekler güya senden habersiz girerdik evine, evden çıkar,taksi beklerdin kapının önünde…

Sen Gülhane Şenliklerinin organizatörü, Aşık Mahsuni Şerifin hocası , büyük şairdin,basılmış kitapların,yüzlerce şiirin altında imzan, öğretmen evlerinde,ordu evlerinde asılı şiirlerin vardı.

O zamanlar arkadaşımın dedesiydin, seninle tanışmak, seni tanımak önemliydi, büyük adamdın, senden hep öyle bahsederdim …”YOL VER DAĞLAR YOL VER BANA”, ”KIZ SEN İSTANBULUN NERESİNDENSİN” şiirlerini yazmıştın, herkes bilirdi. Hatta bir arkadaşım kız sen İstanbul ’un neresinden şarkısını radyoda çalarken beni arayıp hep dinletir. Kız Sen İstanbul’un neresindensin şiirinin 66 kıta olduğunu da söylüyorum herkese…

Beni sevdiğini bilirdim, söylerdin de zaten, sigara ikram ederdin, senden çekindiğimden içmezdim, kızım sigarayla saygı olmaz derdin…

Evin evimizdi, bir saç tava vardı hiç unutmadığım, et sote yaptırırdın, tadı çok güzeldi, dün yemiş gibi hala tadı damağımdadır. Genelde kalabalık gelirdik evine, hatta şiir bile yazmıştın bize…

Torununla evlendim, soyadınızı aldım, senden bahsederken hep dedem diye bahsettim, eşimin dedesi dediğimde uzak kalıyordu çünkü, sen benim de dedemdin… Düğünümüze biraz geç kaldığını da hatırlıyorum,açık kahverengi tonlarında bir takım elbiseyle geldiğin kalmış hatırımda…

Aslında hep o heybetli, takım elbise adam olarak kalsaydın aklımda…

Bacağın kesilip yatağa düştüğünde vefasızlara rağmen, hayata tutunmuş gibi görünüyordun, arada arabana binip salona okey oynamaya getirirdik seni.

Sonrasında hayat senin için çekilmez olmuştu, sen yatacak adam değildin, yanakların kıpkırmızı dolgundu, günden güne soldu,okey oynamakta istemiyordun artık,hatta şiirde yazmak…El yazında çok güzeldi,mavi ve kırmızı pilot kalemle kitaplarını imzalardın…

Avcılara gelip kapı açıldığında ilk seni görüyorduk, odanın kapısı hep açık olurdu, ziyaretine sürekli birileri gelsin isterdin, severdin misafiri, yatağının önünde bir sehpa vardı üstü hep ilaç dolu, kolonyan hiç eksik olmazdı zaten…

Yeni eve taşınmıştık Eylül ayında, telefon geldi, sen hastanedeymişsin, zaten çok yaşamadın ondan sonra, Bakırköy’de hastanenin bahçesinde oturuyorduk, birkaç kişiyi arayıp haber verdim hayata veda ettiğini,

Her zaman ki gibi Burhan Ayeri yazmıştı seni, başlığı aklımda “Yollar,şairine yol verdi”…
Savaş Ay’ın başlığı buz gibiydi “Aşık Yener Öldü”,ölümün yüzü soğuktu evet. Kendi dedelerimde ölmüştü, ama onlar uzaktaydı, sanki yaşıyorlar hissettim, çok acı hissetmedim bu yüzden…

İlk defa biri gömülürken bu kadar yakından gördüm, sonra o sahne gözümün önünden hiç gitmedi, bir hafta uyuyamadığımı anımsıyorum. Sen artık yoktun, büyük adamdın, hiçbir yere sığmazdın, o küçük mezara nasıl sığmıştın?

Aklımdan silebilsem yatalak halini, mezara gömülen soğuk bedenini… seni hep takım elbiseli, o heybetli halinle hatırlayabilsem…

Sen gideli değişen bir şey yok dede, biz iyiyiz her şey aynı,en çok çocuklar değiştiler Yiğit büyüdü,Nadide, Afşin,Merve ,Yaren genç kız,delikanlı oldular. Bayramları Avcılara geliyoruz ama harçlık veren büyük dedemiz yok… Mezarın ziyaret ediliyor, senin için dua ediliyor.

Senin şiirinle sana tekrar veda edeyim, Dedemiz olmanla hep gurur duyduk. Huzur içinde yat büyük şair,halk ozanı dedemiz AŞIK YENER…

MİZAN ( 43 Kıtanın bir kısmı sadece )

'Eğer muradın ise dünyadan murat almak
İnsana değer verip, önce de insan olmak,
En kutsal meziyettir sözünde sadık kalmak
Er kişinin her sözü ahd-ü peymandan geçer.
...
Fazla yüksekten uçma, mağrur olmayı bırak
Sular gibi aziz ol, daim enginlerden ak
Hor görme hiç kimseyi, hoş gören bir gözle bak
Fitne, fesat kaynağı şüpheyi zandan geçer.
...
Bir alime danış ki, bin ışık tutsun sana
Ne hatır gönül kırar, ne de kıyarsın cana
Her bed işin mayası Adem oğlu insana
İblis-i Lanetullah ibni şeytandan geçer.
...
Kurnaz tilki misali her şeyden pay kapanlar
Öksüz, yetim hakkıyla bunca servet yapanlar
Şan, şöhret, para pula, mala, mülke tapanlar
Bilmezler ki birgün bu dar-ı cihandan geçer.
...
Meclis-i meb'usuna bin hileyle girenler
Kendi yutup salkımı, ele talkın verenler
Devlet malı yiyip de tüm göbek şişirenler
Bir gün hesap vermeye Yüce Divandan geçer.

01.10.2012

3 yorum:

Ayşegül dedi ki...

Zeyno, çok güzel bir yazıydı
Ben bilmiyordum bu sevdiğim eserlerin sahibinin senin deden olduğunu
Aynı memleketli olup da bu kadar yabancı olmak.... utandım doğrusu

Allah mekanını cennet eylesin

Zeynep dedi ki...

Artık biliyorsun,kitabını da getireyim sana,hem belki görüşebilmiş oluruz:)

Nursel Altın dedi ki...

Benim üzerimde de çok hakkı ve emeği olmuştur.Bacaı kesildikten sonra birkaç kez aradım konuştuk kendisiyle.Keşke kötü bir sözdür ama keşke bende kendisini son bir kez görebilseydim.En son aradığımda sanırım telefon numarası değişmişti ulaşamadım.Sonra facebook tan haberini aldım.İnsan birbirini yıllarca görmese de içinde biz sızı hissediyor.Allah mekanını cennet eylesin.Dediğim gibi üzerimde çok emeği,hakkı vardır.Nur içinde yatsın.