20 Aralık 2012 Perşembe

30'lu yaşlar..


 
Hangi yazıyı okusam 30lu yaşları “gelmeyen yetişkinlik” ya da “tutuklu kalmış ergenlik” olarak tanımlıyorlar,  ya da yaş 35 yolun yarısı şiiriyle…
Yolun yarısımı bilmem de en “farkındalık” yaşı 30’lar..Ayakların yere daha sağlam bastığı, sen istedikten sonra yapmak istediğine kimsenin mani olamayacağı yaşlar.”Kadının yapmak istediğini erteleyebilirsiniz ama engel olamazsınız”ın tam yaşı..
Bu yaşlar boşanmanın en çok yaşandığı yaşlarmış,ben bunu da değişen beklentiler,boşa geçmiş olarak görünen yaşları  yakalamak istemek olarak tanımladım kendimce,hayat arkadaşınla mutlu değilsin,hani farkındasın ya her şeyin boşa hayatını yaşa durumları...
Utangaçlık,çekingenlikte bitiyormuş kadın istediğini net ifade edebiliyormuş cinsel anlamda.
Her neyse işte, çok bilimsel konuştum, kendime bakarak yazayım, analiz edeyim 30’ları…

Aynaya bakınca beni güzel görüyorum  ve kendinden emin. Yaşla beraber biraz çizgiler belirginleşmiş, ama kırışırım diye gülmekten mahrum etmiyorum kendimi,  kaz ayağım varsın olsun, yüzümdeki her çizgi benden, yaşanmışlık izleri…
İtiraf etmeliyim ki İlk beyaz çok zoruma gitti, sanmıştım ki saçlarımda beyaz olmaz, sadece 3 tane o da dışarıdan bakınca görünmüyor zaten, neyse ona da alıştım kabullendim…Tek eksiğim sürekli yüreğimin sesiyle hareket ediyorum, mantık devre dışı bende…
Hayatıma yeni birilerini dahil etme kısmı biraz zor, bu yaştan önce kimler varsa onlarla yola devam etmek daha kolay gibi geliyor. Güven istiyorsun çünkü yeni birileriyle tanış, kaynaş o kadar zamanım yok, elde olanlarla güzel yaşımı değerlendirmek daha cazip…
30 yaşına kadar evlendin evlendin, sonra vay haline, mahalle baskısı oluyor üstünde, o da yetmiyor çocuk istiyorsun artık, bu yaşlar son fırsat çünkü yaptın yaptın, İyiler kapılmış, olanları da sen beğenmezsin, üzümün sapı armudun çöpü derken zaman akıp gidiyor eyvah…
Benim en büyük avantajım erken evlenmek oldu, kocaman bir kızım var, pişman değilim asla… Hımm başka B’AŞK’a bakıyorum hala aynı. Resmine bakınca hala içim eriyor biliyorum çok salak’ça ama öyle işte…
İşin komiği her yerde en çok kocam diyen benim sanırım, eşim yabancı gibi, kocam olunca daha benim hissediyor insan, zaten bir Demet Akalın’ın, bir  Arman Ayşe’nin, bir Mine ’nin (o kendini biliyor)  bir de benim kocam var. Görmemişlerin kocası olmuş durumları ama çekip bir yerlerini koparmayız rahat olsunlar J
Neyse işte yazıyı bir daha okudum ve teyit ettim benim yetişkinlik hala gelmemiş, bir de sende tutuklu kalmışım…
                                                                                                                        20.12.2012
                                                                                                                    

19 Kasım 2012 Pazartesi

Bodrum...Bodrum....


Hava aymadan evden çıkıyoruz, bizim için gün yeni başlarken daha Cuma akşamını sonlandıramamış insanlar var çorbacı da…
Havaalanında biraz aksilikler oluyor uçağa binmeyen sadece biz kalıyoruz, ama  bu durumla eğleniyoruz,sabahın o saatinde güzel bir hafta sonu geçireceğiz ümidiyle keyfimiz yerinde…
Rahat bir uçuştan sonra 1 saatte Milas havaalanına iniyoruz,bizi alacak arkadaşı binmeden değil,indikten sonra arıyoruz,benim hatam ama anın tadını çıkarmak gerek…
Çok değil yaklaşık yarım saat sonra, Bodrum’dayiz…Burçin sürekli bizi arıyor,çantanız ağır mı hava yağarsa montunuz var mı diye ne yalan söyleyeyim benim misafirim gelse aklıma sormak gelmeyen ince sorularla şaşırtıyor:)
 Hemen bize güzel bir yer öneriyor, gidip orda kahvemizi içiyor etrafı gözlemliyoruz, saat 8.30 bira içenler var,çay niyetine…kahve bizi kendimize getiriyor,bomboş Bodrum sokaklarını geziyoruz,öyle sakin öyle güzel ki,en yalın haliyle tanışıyoruz…
  Bodrum kalesine gidiyoruz oradan görünen manzara bizi daha da büyülüyor,kale bomboş sadece güvenlik çalışanları var,büyük keyifle geziyoruz,kameralara el sallıyoruz filan.
Begonvil koparıyorum kızım için, kitabımın arasına koyuyorum. Merdiven boşluklarında DENİZZZZ diye bağırabiliyorum,eko yapıyor mu bakabiliyoruzJ
Beyaz en çok geline, bir de Bodruma yakışmış diye düşünüyorum, hatta huzur beyaz da beyaz Bodrum’da diyorum, daha fazla ileri gidip burada yaşayabiliriz diye düşünüyoruz,öyle ya hayal varsa yaşamak için neden de var demektir…

Her ikimiz içinde bu 2.Bodruma gidişimiz olsa da,Bodrum’u bu mevsimde daha yakından tanıma imkanı buluyoruz…Burcin’le sabah kahvemizi içtiğimiz Denizciler Derneğinde buluşuyoruz,muhabbet koyu telefon çalıyor ona bile bakmıyoruz.
Araca  biniyoruz rehberimiz Burçin her geçtiğimiz yer hakkında bilgi veriyor, daha önce ailecek tatile gittiğimiz Gümüşlük’teki  otelin önünden geçiyoruz  inip resmini çekip kocamla paylaşıyorum…Bodrum’da yaşama isteğimiz devam ediyor ama anlatılanlardan sonra özellikle iş sıkıntısı nedeniyle emekli olunca yerleşiriz bizde diyoruzJ
Dışarı işlerimizi halledip evimize geçiyoruz, evimiz diyorum öyle rahat ediyoruz çünkü,  Nihal geliyor hasretle sarılıp öpüştükten sonra birlikte yemeğimizi hazırlayıp yiyiyoruz. Balkonda keyifle şaraplarımız eşliğinde sohbet ediyoruz, laf lafı açıyor,gülüyoruz,gülüyoruz…Zaman nasıl hızlı akıyor. Bir ara içeri giriyoruz yağmur başlıyor, balkondaki boşalan bardaklarımız yağmur suyuyla doluyor.
Sabah erkenden uyansam da kimseyi rahatsız etmemek için kıpırdamıyorum, neden sonra bir ses duyunca evde hayat başladı diyerek kalkıyorum, vakit dar uyumak anlamsız, az zamanda çok vakit geçirmek tüm çabamız, Burçin krep hazırlıyor, kahvaltı yapıyoruz hep birlikte… Bulunduğumuz nokta Yalıkavak Gökcebel…
Burçin Nasa’da çalışmak isteyen ama astronat olarak değil diyerek bizi şaşırtan, akıllı oğlunu dershaneye götürmek için evden çıkıyor, ev bize kalıyor…Fazla geçmeden gece biz yorgunuz diye  evine dönen,geleceğiz diye temizlik yapmaktan her yanı ağrıyan !!!  Nihalime gidiyoruz Gündoğan’a…
Günün 2.kahvaltısını yapıyoruz burada, Gökşen de dahil oluyor bize kahvelerimizle evin en güzel yeri terasa çıkıyoruz,manzara büyüleyici… Üstümde hırka var sıcak sırtıma vuruyor,daha çok hissetmek istiyorum sıcağı hırkamı çıkarıyorum..Sohbetin sıcaklığı havanın sıcaklığı benim içimi daha da ısıtıyor. Şahane vakit geçiriyoruz...Zaman yine çok hızlı akıyor ve vakit geliyor, Her yerde öyle güzel ağırlanıyoruz ki ağzımız kulaklarımızda çıkıyoruz., bizi biniş noktasına bırakıyorlar,aslında sohbete doymadık, tad damakta mecburen vedalaşıyoruz…
 Ruhumuz, bedenimiz dingin dönüş yolundayız, hayallerimiz devam ediyor, ümit hep var, belki bir gün yerleşiriz… kimbilir….Benim de beyaz evim olur ama pencerelerinin çerçevesi illa ki mavi olsun istiyorum, begonvil bahçemi renklendirsin, Yaren çok sevdiği mandalinayı dalından yesin, bahce de Engin’le  oturalım kızımız kahvemizi  getirsin, bizi nasıl güzel ağırladılarsa gelen misafirlerimizi bizde öyle ağırlayalım…
Gözümün önünde “masmavi DENİZ”, yanımda” Dost DENİZ” dönüyoruz ait olduğumuz yere, ama kalbimiz EGE’de kalıyor…

1 Kasım 2012 Perşembe

Arabesk Bu Arabesk...


Bizim zamanımızda arabesk şarkılar dinleniyordu daha çok, aşklar mı arabeskti  yoksa, arabeskler mi aşktı ?

 Pop elbette vardı ama arabesk dinleyen aşıktı bunu net anlardın,her şarkı bu kadar mı cuk otururdu, ayrıldıysak her ayrılık şarkısı tam bize uygundu,kavuşursak her şarkı yine bizim aşkımız için yazılmıştı. Bu arada bizim zamanımız da diyecek kadar yaş almışım-dikkatinizi çekerim yaş almışım yaşlanmamışım . Yaş geçecekti elbet ama mühim olan ruhun genç kalmış olması ve ben bunu başaranlardanım şükür ki…

Hatta  bir arabesk anısı var hala gülerim, ismi lazım değil bir kuzen gecelerden bir gece,Cengiz dinliyor,hani her şarkı bizim aşklarımıza yazılmış ya,şarkı “dün gece resmini öptüm de yattım” dinleyenin sevdiği askerde…Bir de ablası var hiç sevmez arabeski. Bu şarkı o kadar içine işliyor ki duygulanıp ağlıyor… Kimbilir belki  o da aşıktı, duygularına tercüman bu şarkıydı da bu kadar duygulandı :) Belirteyim bu askerle aşık evlendiler…

Sokaklarda arabalarda yüksek sesle arabesk dinlenirdi, herkes aşıkmıymış arkadaş … Bence arabesk dinlemeyen yoktur hayatında, sevmese de zorla dinletilmişliği vardır yukarıdaki örnekteki gibiJ

Şu an ruhum arabeski dinleyecek durumda hiç değil, ama birçok şarkıyı ezbere bilirim, Ne yapayım hepsi hafızama kazınmış J

Zararı yoktur arabesk dinlemenin aslında, bazı kendini doğrayanlar olmuştur, o acıyı dindirmek değil de daha da arttırmak için bir yol muydu hiç bilemedim… Ama insanlar acıyı seviyor bunu biliyorum. Ben sevmiyorum ama çektim her insan gibi, canımı kimse yaksın istemiyorum, acıya dayanıklı değilim çünkü… Elim kesilse buna dayanacak kadar güçlü, ama gönlüm acırsa onu kaldıramayacak kadar zayıf…

Neyse ne diyordum ben, arabesk Müslüm, Ferdi, Cengiz,Orhan Baba,babaydılar yani,arabeskin kralları…Şimdi Orhan baba şarkılarından albüm yapılıyor yüz binler satılıyor,müzikler az hareketlense de özü arabesk değil mi? hani arabesk sevmeyenler nerde,hepsini ben mi aldım,arabesk toplumuz işte kabul edelim J

Bende dinliyorum ama günde 3-5 kez Tarkan’dan Hatasız Kul olmaz, sözleri çok güzel çünkü, Tarkan’da iyi söylemiş hani…Orhan Baba hangi ruh haliyle yazmıştı acaba da bu kadar iyiydi sözleri?  Dinlerken içimden ritim tutuyorum ayağımı yere vurup vurup kaldırıyorum ama çaktırmadan, bana enerji veriyor, başkalarına ne verir bilmiyorum tabi.

Aslında biz bunu hep yapsakta her şarkıya anlam yüklemek manasız. Evet her şarkı biri için yazılmıştır, direk bize değil, ama AŞK öyle bir şey işte, kimine acı verirken kimini güldürüyor, duygular ortak,aynı olunca da her şarkıya anlam yüklemek kaçınılmaz oluyor…(Bestelenmese de benim için yazılmış şiirler de var övünmek gibi olmasın)

Aklımda arabeskle ilgili duvar yazısı,defter yazısı,sıra yazısı her neyse işte ondan geldi, onu yazıp olaya son noktayı koyayım. Ne Orhan,Ne Ferdi,Kimse Anlamaz derdimi… Sen söyle Müslüm baba NEREDEN SEVDİM O ZALİMİJ

23 Ekim 2012 Salı

Cennetimden Bakarken...


Bitmek bilmeyen Ekim ayının son günleri, bayram tatili dolayısıyla biraz keyif verse de,yine de çok uzun bitmek bilmiyor, tatil var, işe döneceğiz ve yine Ekim bitmemiş olacak…

Sevimsiz Ekim bu yılda anneannemi aldı götürdü bizden…

Rapunzel gibi uzun saçları vardı, yanakları hep kırmızı olurdu… Mezara koyulmadan önce kardeşim görmüş hala yanakları al almış…
Kendi halinde hiç sesi çıkmayan biriydi anneannem,bize uzaktı köyde yaşardı,hastalıktan sonra İstanbul’a çocuklarının yanına gelmişti.
 Aklımda kalan öyle belirgin bir anımız bile yok,dedim ya sessiz,kendi halinde biriydi…Onu seviyordum, geçen yıl gelsin bizde kalsın istemiştim ama ilaçları,doktor kontrolü vardı gelemedi içimde ukde kaldı ısrar etseymişim,beraber vakit geçirebilseymişiz…keşke dememek için vakitli davranmak gerekiyor demek ki…

İlk ölüm haberini aldığımda -ki zaten yoğun bakımdaydı her şeye hazırlıklı olmamız gerektiğini biliyorduk, tepkim hiç olmadı, kendimi oldukça iyi hazırlamışım. İlk aklıma gelen annemdi,şekeri vardı çok üzülecekti,ya ona bir şey olursaydı…

Hayat öyle garip ki annem annesi için ağlarken, bende annem için ağlıyordum…Ölümün sıralısıydı hayırlı olan öyle olmasına sevinsem mi üzülsem mi bilemiyor bazen insan…Anneannem gönlümde uzun saçlarıyla,al yanaklarıyla kalacak hep,nur içinde yatsın…

Zaman zaman kendimi düşünürüm bana bir şey olursa ne olurdu acaba?
Görmeyi ister miydim? yok istemezdim sanıyorum, kimler çok ağlardı, üzülürdü…Cenazem kalabalık olur muydu,nereye gömerlerdi ? bunlar kafamdan geçerken aklıma “Cennetimden Bakarken”filmi geliyor,izlemek güzel olabilir düşüncesine kapılıyorum.

Sevdiklerimin üzüldüğünü düşündükçe gözlerim dolu dolu oluyor,ne tuaf kendim ölmüşüm,geride bıraktıklarım benim için üzülüyorlar,hala onları düşünüyorum,ne kadar ince düşünceliyim değil mi?

Ben iyi insandım, kimseyi üzmemişim,yaptıysam da bilmeden yapmışımdır,o yüzden üzülenim çok olurdu…Kız kardeşim geliyor aklıma en çok o ağlardı, herkesten çok üzülürdü…Engin ağlardı, Hakan ağlardı…Deniz ağlardı,…babam da çok çok ağlardı, kardeşlerim ağlardı,çok üzülürlerdi, kimbilir belki de anam ağlardı gerisi yalan ağlardı, Aslında ben bile ağlardım çünkü ben iyi bir insandım :)

Böyle yazdım diye ölür mölürüm, ondan sonra öleceğini hissetmişti diye yazarlar gazeteler, hep bu korkuyla rahat yazamıyorum duygularımı :)

Aslında herkes ağlarlardı önce evet, ama sonraları gülerlerdi, Zeynep olsaydı şöyle derdi,bir keresinde şöyle demişti çok gülmüştük denirdi... Ne güzel,acı zamanla gülümsemeye dönerdi,sevgiyle hatırlarlar bu iyi bir şey,bunu başarmak ne güzel…

Hayat böyle,herşey bizim için ... Ölüm her yaşta acı, ama Allahım sıralı ölüm versin. Bana da uzun ömür versin ki gülemsetecek anılarım çoğalsın sevdiklerimle...

1 Ekim 2012 Pazartesi

"Aşık Yener"


AŞIK YENER'e saygı ve Rahmetle...



Daha 16 yaşındaydım seni tanıdığımda, okul çıkışlarında gelirdik evine, sen takım elbiseni giyer, kolonyağını sürer,Beyoğlu’na gitmek üzere evden çıkardın, bazen kapıda senin çıkmanı bekler güya senden habersiz girerdik evine, evden çıkar,taksi beklerdin kapının önünde…

Sen Gülhane Şenliklerinin organizatörü, Aşık Mahsuni Şerifin hocası , büyük şairdin,basılmış kitapların,yüzlerce şiirin altında imzan, öğretmen evlerinde,ordu evlerinde asılı şiirlerin vardı.

O zamanlar arkadaşımın dedesiydin, seninle tanışmak, seni tanımak önemliydi, büyük adamdın, senden hep öyle bahsederdim …”YOL VER DAĞLAR YOL VER BANA”, ”KIZ SEN İSTANBULUN NERESİNDENSİN” şiirlerini yazmıştın, herkes bilirdi. Hatta bir arkadaşım kız sen İstanbul ’un neresinden şarkısını radyoda çalarken beni arayıp hep dinletir. Kız Sen İstanbul’un neresindensin şiirinin 66 kıta olduğunu da söylüyorum herkese…

Beni sevdiğini bilirdim, söylerdin de zaten, sigara ikram ederdin, senden çekindiğimden içmezdim, kızım sigarayla saygı olmaz derdin…

Evin evimizdi, bir saç tava vardı hiç unutmadığım, et sote yaptırırdın, tadı çok güzeldi, dün yemiş gibi hala tadı damağımdadır. Genelde kalabalık gelirdik evine, hatta şiir bile yazmıştın bize…

Torununla evlendim, soyadınızı aldım, senden bahsederken hep dedem diye bahsettim, eşimin dedesi dediğimde uzak kalıyordu çünkü, sen benim de dedemdin… Düğünümüze biraz geç kaldığını da hatırlıyorum,açık kahverengi tonlarında bir takım elbiseyle geldiğin kalmış hatırımda…

Aslında hep o heybetli, takım elbise adam olarak kalsaydın aklımda…

Bacağın kesilip yatağa düştüğünde vefasızlara rağmen, hayata tutunmuş gibi görünüyordun, arada arabana binip salona okey oynamaya getirirdik seni.

Sonrasında hayat senin için çekilmez olmuştu, sen yatacak adam değildin, yanakların kıpkırmızı dolgundu, günden güne soldu,okey oynamakta istemiyordun artık,hatta şiirde yazmak…El yazında çok güzeldi,mavi ve kırmızı pilot kalemle kitaplarını imzalardın…

Avcılara gelip kapı açıldığında ilk seni görüyorduk, odanın kapısı hep açık olurdu, ziyaretine sürekli birileri gelsin isterdin, severdin misafiri, yatağının önünde bir sehpa vardı üstü hep ilaç dolu, kolonyan hiç eksik olmazdı zaten…

Yeni eve taşınmıştık Eylül ayında, telefon geldi, sen hastanedeymişsin, zaten çok yaşamadın ondan sonra, Bakırköy’de hastanenin bahçesinde oturuyorduk, birkaç kişiyi arayıp haber verdim hayata veda ettiğini,

Her zaman ki gibi Burhan Ayeri yazmıştı seni, başlığı aklımda “Yollar,şairine yol verdi”…
Savaş Ay’ın başlığı buz gibiydi “Aşık Yener Öldü”,ölümün yüzü soğuktu evet. Kendi dedelerimde ölmüştü, ama onlar uzaktaydı, sanki yaşıyorlar hissettim, çok acı hissetmedim bu yüzden…

İlk defa biri gömülürken bu kadar yakından gördüm, sonra o sahne gözümün önünden hiç gitmedi, bir hafta uyuyamadığımı anımsıyorum. Sen artık yoktun, büyük adamdın, hiçbir yere sığmazdın, o küçük mezara nasıl sığmıştın?

Aklımdan silebilsem yatalak halini, mezara gömülen soğuk bedenini… seni hep takım elbiseli, o heybetli halinle hatırlayabilsem…

Sen gideli değişen bir şey yok dede, biz iyiyiz her şey aynı,en çok çocuklar değiştiler Yiğit büyüdü,Nadide, Afşin,Merve ,Yaren genç kız,delikanlı oldular. Bayramları Avcılara geliyoruz ama harçlık veren büyük dedemiz yok… Mezarın ziyaret ediliyor, senin için dua ediliyor.

Senin şiirinle sana tekrar veda edeyim, Dedemiz olmanla hep gurur duyduk. Huzur içinde yat büyük şair,halk ozanı dedemiz AŞIK YENER…

MİZAN ( 43 Kıtanın bir kısmı sadece )

'Eğer muradın ise dünyadan murat almak
İnsana değer verip, önce de insan olmak,
En kutsal meziyettir sözünde sadık kalmak
Er kişinin her sözü ahd-ü peymandan geçer.
...
Fazla yüksekten uçma, mağrur olmayı bırak
Sular gibi aziz ol, daim enginlerden ak
Hor görme hiç kimseyi, hoş gören bir gözle bak
Fitne, fesat kaynağı şüpheyi zandan geçer.
...
Bir alime danış ki, bin ışık tutsun sana
Ne hatır gönül kırar, ne de kıyarsın cana
Her bed işin mayası Adem oğlu insana
İblis-i Lanetullah ibni şeytandan geçer.
...
Kurnaz tilki misali her şeyden pay kapanlar
Öksüz, yetim hakkıyla bunca servet yapanlar
Şan, şöhret, para pula, mala, mülke tapanlar
Bilmezler ki birgün bu dar-ı cihandan geçer.
...
Meclis-i meb'usuna bin hileyle girenler
Kendi yutup salkımı, ele talkın verenler
Devlet malı yiyip de tüm göbek şişirenler
Bir gün hesap vermeye Yüce Divandan geçer.

01.10.2012

28 Eylül 2012 Cuma

Kuş Misali


Ben küçükken çok salakmışım bu sabah gökyüzüne bakarken fakettim...

Bulutlar biraz dağılmış, şekil olarak kaburgaya benziyordu,gerçi ben ay’a da bakar ağzı burnu olduğunu düşünürüm…

Küçüklüğüme inmişken, evin biraz yukarısında mezarlık vardı. Parmakla gösterirsek parmağımızın kopacağını söylerlerdi, es kaza parmağını uzattıysan da bir kere ısırırsan parmağın kopmazmış.

Konuyu dağıtmayalım, uçmaya geri dönelim,hani uçak gider arkasında yolu olur bembeyaz, oraya bakarsan uçarsın sakın bakma dendiğini hatırlıyorum, saflık ya inanıp bakmazdım...

Yıllar sonra anladım uçmak dünyanın en güzel şeyiymiş, uçmak uzakları yakın eder,insan oğlu kuş misali uçar, uçar… Kopilotunu iyi seç yeter.

Herkes başka şekilde uçar,

Okul biter iş bulursun uçarsın,

Aşık olur uçarsın,

İçersin uçarsın,

sevişirsin uçarsın,

dans edersin uçarsın,

sevinçten uçarsın….

bazen hem dans eder içer, sonra sevişirsin duble uçarsın, bazen başın ağrır uçmaktan kaçarsın...

Uçarsın rakı şişesinde balık olasın gelir

Bazen şişeye sığmazsın,

An gelir içmeden sarhoş olursun dertten kederden, sırf anason kokusu uçurur… Aynı masadakiler uzak olur düşüncelere uçarsın, duymazsın, görmezsin...

Öyle ya da böyle uçmanın her hali başka güzel...

Bana gelince ben hayatın hep en içinde… Ruhu, çocukken ki kadar beyaz olmasa da biraz griye çalan renkte ama hala çocuk… İşine gelmediğinden aklı hep çok karış havada...

Küçükken tertemiz ruhumla fark edemediğim o uçağın bıraktığı bembeyaz izin peşinde, bazen hüznüyle, en çok neşesiyle yakalamaya çalışıp, yukardan izliyorum,kuş bakışı,kuş misali hayatı sessizce…


28.09.2012

27 Eylül 2012 Perşembe

Ordan Burdan,DELİ SAÇMALARIM



* Yolda bir kadına bakarsın,bazen bilinçli bazen bilinçsiz,baktığın vakit kadının havası değişir,direk güzelim o yüzden bakıyor moduna girerler hasta olurum…Yürüyüşü değişir bir hava, podyum yürüyüşü modu, o heyecanla topuklu ayakkabı giydiyse ayağı burkulanlar biliyorum, ne biliyorsun be kadın belki toton açık ona bakıyorum :) Ama bizde ki özgüven kimsede yok,yaşasın kadın olmak. Bu arada ben manken moduna Beylikdüzü üst geçitte girebiliyorum,çok geniş podyum gibi...

* Duvarlarda ilan olur,bilmem nerede,bilmem ne için eleman aranıyor, ücret dolgundur, hep merak etmişimdir ‘dolgun ücret’ dediğin ne kadar,kime göre,bana göre 3 dolgunken,sana göre 5, ona göre 1 dolgundur, eminim dolgun dedikleri ücret asgari ücretten az biraz fazla,net olun rica edicem...

* Birde ‘yüksek ökçe’ kavramı var ki en son sınırı nedir merak ediyorum,giymek için özel ders almak gerekir mi? Ben en son 13 cm topukla zor yürürken,yüksek ökçeyle koşabilen var mıdır?

* Birine efendim diyenleri de anlamam,ben sadece telefonda efendim derim,belki doğrusu alo’dur…onun dışında kimseye efendim demem,ben sadece kendimin efendisiyim.

* ‘Karga bokunu yemeden’ uyandık deriz, kaçtır ki kargaların kahvaltı saati?

* Yaptığımız ankette 100 kişiye sorduk,ya da yapılan bir araştırmaya göre diye başlayan istatistikleri kime sorarlar da sonuca varırlar,ben onlardan biri hiç olamadım neden,çevremde olan da yok varsa da benim haberim olmadı.

* Aşkın Ömrü 3 yılmış diyorlar,halt ediyorlar, sen hiç her sabah uyandığında aynı adamın yüzünü görüp varlığına şükrettin mi,resmine baktığın da için sımsıcak oldu mu da benim aşkıma ömür biçiyorsun? Bilsen,biraz daha fırsat versen,en az 13 yıl daha biçerdin AŞK’a…

27.09.2012

19 Eylül 2012 Çarşamba

Son-Bahar



Eylül girdi gireli herkes bir tuaf,ne çok şey almış Eylül ayı bizlerden,kiminin kardeşini,kiminin dedesini,kiminin annesini, en sevdiklerini almış götürmüş..
Benim de canımı yakmış bir Eylül,o zaman haberim olmamış..

Bu sabah arabaya bindim gözlerim dolu dolu oldu,hava durumu gibi yağdı yağacak.Nedensiz sebepsiz, Ne düşündüm hatırımda bile değil, sulu göz olmayı sevmiyorum ama başaramıyorum, bazen bu kadar sulu göz olma diyorum kendime, başkaları için de üzülmeyeyim istiyorum ama olmuyor, bazen sanki herkesin acısı benim acım,çok içten hissediyorum,her şey yaralıyor beni,gözyaşlarım hazır akıp gidiyor,sıf bu yüzden alay konusu olduğum da oluyor,ağlatayım mı seni bile diyenler var hayatımda..

Sokaktaki dilencinin haline üzülüp ağladığımı bilirim,ama sallasan benden çok parası çıkar ona şüphe yok,ama anlık bişey işte,bir kez de yeni hırkamı soğukta çıkarıp vermiştim bayılan birine meğerse o hep bayılırmış her yerde,bir ara modaydı sara hastalığı...

Garip ama bir arkadaşım var bazı zamanlar göz göze gelir ikimiz de gözyaşı dökeriz sadece birbirimize bakarız, o enerji geçer benden ona,ya da ondan bana bir şey vardır illaki hissederiz en içten ve gözyaşlarımız süzülür gözlerimizden…

En çok güler miyim ağlar mıyım sorusunun cevabı tabi ki gülüyorum.

Neyse Eylül ayı hüzün ayı diyorum, Nisan gibi Mayıs gibi bir şey sanki,İLK-SON-BAHAR,haksızlık mı ettim Mayıs’a oysa beni armağan etmişti hayata, yok ya benim doğum tarihim bile belli değil, belki Ağustos, belki Temmuz kesin yaz çocuğuyum ben enerjimden belli öyle hissediyorum.

Nasıl hissettiğim yaştaysam, yazın doğdum ben. Bu ayı sevmiyorum ,içimde hep bir kaçış isteği her şeyden herkesten,kimseyle konuşmasam da olur,çekileyim kabuğuma çıkmayayım bir süre,dinlenip çıkayım kabuğumu yenilemiş olarak mesela…

SON-BAHAR saçmalıkları okudunuz benden,yazdım rahatladım sanki,şimdi daha iyiyim,kabuğuma da çekilmiyorum vazgeçtim,ben pes etmem,zoru severim,ilk olsun son olsun baharları da seviyorum.
Her mevsim güzeldir,çünkü hayat güzeldir.

AN GELİR,HERKES İÇİN KÜÇÜK SENİN İÇİN BÜYÜK BİR MUCİZE GERÇEK OLUR..dilerim mucizelerle dolu olsun bahar ayımız,her son bir başlangıç değil midir zaten?o halde güzel başlangıçlara…

                                                                                                                                                     19.09.2012

12 Nisan 2012 Perşembe

Kokularla Hatırlarım..



Yılların eskitemediği dostlar vardır insanın hayatında,bir de geçmişte unutamadığın ufak ama sende iz bırakmış hatıralar…

Uzun süre görüşmezsiniz ama görüştüğünüzde kaldığınız yerden devam eder herşey, daha dün gibi, sıcacık tap taze…Onlar başkadır, çok şey paylaşmışsınızdır, candır, dosttur… İş hayatı, çocuklar, eş derken vakit bulamayıp görüşemezsiniz… Ama düşününce yüzünü sıcacık gülümseme kaplar. Hele gördünüz mü yüzünüz de güller açar, sımsıcak sarılırsın, kokusunu içine çekersin, kendini kasmaz rahat olursun..laf lafı açar,espriler havada uçuşur…Hayatına yeni insanlar girer,ama eski dostlar tüm sıcaklığıyla gönlümüzün en güzel köşesindedir. Her zaman sığınacak limandırlar. İşte onlar İYİ Kİ varlar.

Bazen kokuları burnuma gelir,anlarım ki özlemişim… Tuaf belki ama ben insanları kokularından tanırım, gözümü kapatın tanıdığım insanları dizin, hepsini isim isim sayarım,herkesin ayrı bir kokusu var bana göre.
Alakasız ama İstanbul’a ilk geldiğim zaman duyduğum bakkal kokusunu da hiç unutmam, 1 yıl önce kenar bir mahallede o kokuyu duymuş ve çok duygulanmıştım… Köyde yediğim somon ekmeğinin kokusu… Haftanın bir günü merkezden alınıp her gün yenilen bayatlasa bile hala tadı damağım da kalan o güzel ekmek,buradaki ekmeğin aynısı ama adı da tadı da köyde kaldı…

Babaannemin kilitli odası vardı içinde çikolatalar, şekerler bulunan, bazı kuzenlere sonuna kadar açık olurdu ama o kapı bize hiç açılmadı,işte o kapı açıldığında duyduğum koku da başkaydı… Babannem o kapıyı açmadı, varsın açmasın ama şimdi benim kapım ona hep açık Sonra eski tadını, kokusunu hiç bulamadığım çokomel… yiyip kağıdını düzleyip kitabımın arasına koyardım pırıl pırıldı, çocuksu masum gözlerim gibi, o da başka kokardı.

Birde annemin yokken var ettiği zamanlarımızda yaptığı un çorbası, içine karalahana atardı mis gibi kokardı, hayal meyal hatırım da küçük dayım hep bize gelirdi, çorba içerdik beraber…şimdi arada yapar ama eski tadı yok,yoksa dayım eskisi gibi gelmediğinden mi? Kocamın gömleklerini ütülerim ütülerken bile kokusu burnuma gelir. Hele askerdeyken,burnumun direği sızlardı sürekli kokusu burnumda gezerdim ne çok özlermişim...

Dostlar, hisler, hepsini birbirine karıştırdım farkındayım. Girişi dostlarla yaptım ki okuduklarında illaki kendini bilsinler, bunlardan biri de benim diyebilsinler istedim. Belki de kokumu duysunlar benim özlediğim gibi beni özlesinler istedim. Kokularla hatırlarım dostlarımı, Kokularla hatırlarım anılarımı, bazen kokular kanatır kabuk bağlayan yaralarımı… İyi ya da kötü yaşadığım her şey hatırımda,kilitli oda küçük bir örnekti sadece, küçükken çikolataymış derdim,büyüdükçe çikolata görmez oldu gözüm..Şimdi istediğim kadar çikolata versinler yesem de o tadı , o kokuyu da bulamam, bulsam da o eski ben olamam…

12.04.2012

3 Mart 2012 Cumartesi

Aylardan Bahar





Bugünlerde neredeyse her yazı baharla başlıyor,her şeyin suçlusu o çünkü… En güzel bahar şiirini Orhan Veli yazmış.
Beni bu güzel havalar mahvetti,
böyle havada istifa ettim
evkaftaki memuriyetimden.
tütüne böyle havada alıştım,
böyle havada aşık oldum;
eve ekmekle tuz götürmeyi
böyle havalarda unuttum;
şiir yazma hastalığım
hep böyle havalarda nüksetti;
beni bu güzel havalar mahvetti.

Her bahar aşık oluruz, akşamları erkenden uyuyakalırız,kimimiz güne daha zinde başlarız, bahar ya iyi ya da kötü etkiler hepimizi,belki de nasıl istersek öyle yapar suçu bahara atarız…
Bu bahar ben de tazelenmek istiyorum, ruhumu arındırmak, yeniden başlamak herşeye, içimde varsa dargınlık onları atıp hafiflemek, düşünüp hayata geçiremediğim şeyleri yapmak, oturduğum semtin sahilinde kordon boyu yürüyüp, ruhen bedenen hafiflemek…

Yaza her şeyimizle hazır başlasak, kıyafetlerimiz gibi tiril tiril yüreğimizle, bedenimizle merhaba desek ne güzel olurdu. Bilmiyorum belki sadece bana öyle geliyor, belki de herkes böyle bir ruh halinde. Kış uykusundaydım, kış ne çok uzun sürdü, kar bazen yüreğime yağdı, karabasan oldu sabahları uyanmakta zorlandım.

Bir an düşündüm de her yeni yılda verilmiş sözler gibi mi oldu, yoksa bahara başlangıcımız? hani her yeni yılda yeni kararlar alıp bir türlü hayata dahil edemeyiz, başlasak ta yolun yarısında vazgeçeriz. İçimde bir önceki baharın muhasebesini yaptım, o zaman yaz havasındaymışım, şimdi yaza geçişimde mevsim gibi, ağır ama emin adımlarla olacak gibi görünüyor.
Her bahar aşık olurum desem yalan olur, hep aşığım zaten, kalbimde dört mevsim aynı aşk. Yazmayalı ne çok olmuş, bu bile yeniden başlamak benim için,minik de olsa hafifledim mi ne? Hoşgeldin bahar, ne iyi ettin de geldin, bak ilk meyveni aldım yazmaya başladım, mucizelerle tüm güzelliklerle umudumuz sensin BAHAR…

28.03.2012